Bahçeli: DEM’lenen CHP’nin siyasi pozu ve pozisyonu yüksek düzeyli tehdittir
Bahçeli’nin açıklamaları şöyle; Ağustos ayı, birbiriyle iç içe geçen, birbirine eklemlenen, varoluş onurumuzu belgeleyen, farklı zamanlarda tezahür eden tarihi başarılarımızı tescilleyip istikbalin yol haritasını temin eden zaferler ayıdır.
Tarih bir bütün olup herhangi bir dönemine dudak büküp bir başka dönemini sivriltmek takdiri ve tasvibi mümkün olmayan zafiyettir.
“MENFUR ZİHNİYETLER HIZINI ALAMADI, KUTUPLAŞMAYI SULTAN ALPARSLAN’A KADAR TAŞIDI”
Özellikle tarihten husumet çıkarmanın, tarihi şahsiyet ve vakıalar arasında kategorik ayrımcılık yapmanın çok tehlikeli sonuçları doğacaktır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile Sultan II.Abdülhamid’i kutuplaştıran menfur zihniyetlerin hızını alamayıp bu kutuplaşmayı Sultan Alparslan’a kadar taşımaya cüret etmesi sadece cehaletin değil aynı şekilde faili oldukları siyasi ve ideolojik cellatlığın komplosudur. Malazgirt Zaferi ile Büyük Taarruzu rekabete tutuşturmak, Türk tarihinin iki şerefli sayfasını karalamak, Muş ile Afyonkarahisar arasına nifak saçmak şerefli, sorumlu ve vicdanlı bir tavır değildir.
“VAHİM BİR SAYGISIZLIK VE SALDIRGANLIK”
Cumhuriyet Halk Partisi yöneticileri ile birlikte candaş, yandaş ve fondaş zillet medyası deyim yerindeyse zıvanadan çıkmış, hezeyandan hezeyana sürüklenmeye başlamışlardır. Cumhuru ve Cumhuriyet’i ayrıştırma partisine dönüşen CHP’nin Türk tarihine bakışı haçlı emellerinin bakışıyla neredeyse bire bir aynıdır. 26 Ağustos’ta Malazgirt Zaferi’ne rakip olarak Büyük Taarruzu göstermek, iki taraflı cephe oluşturmak tarihe, millete ve milli mukadderata vahim bir saygısızlık ve saldırganlıktır.
Hacı Bektaşi Veli’yi anma törenlerinde etnik ve mezhebi bölücülüğü DEM’lenerek kamçılayan CHP’nin aynı tutumu 26 Ağustos münasebetiyle ve daha da ilerleterek sergilemesi utanç duyulacak bir rezalettir. Bölücülük CHP’nin siyasetine iyice sinmiş ve sirayet etmiştir. Esasen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün eserlerine, emanetlerine ve erdemli mücadelesine hakaretamiz davranan, bunun da ötesinde savaş açan karanlık odağın hamisi bugünkü CHP yönetimidir. Ecdadımız arasına fitne yaymaya kalkışmak hafıza ve haysiyet kaybı yaşayan işbirlikçi ve ilkesiz güruhun dış güdümlü operasyonudur.
“DEM’LENEN CHP’NİN SİYASİ POZU VE POZİSYONU YÜKSEK DÜZEYLİ TEHDİTTİR”
Elbette Türk milleti bu oyuna gelmeyecektir. Malazgirt Meydanı’nda Bizans’ı ezip Anadolu’nun kapılarını açan yüksek iradeyle Büyük Taarruzu başlatıp hitamında müstevlileri Dumlupınar’da yerle yeksan eden irade aynıdır ve bu irade Türk milletine mahsustur. Tarihimizi karıştırmak ve yaşanmış hadiseleri saptırmak ancak ve ancak güncellenmiş Bizans senaryosu, Türk ve İslam düşmanlarının alçak kurgusu olarak adlandırılacaktır. DEM’lenen CHP’nin siyasi pozu ve pozisyonu yüksek düzeyli tehdittir. Gelişmelerin başkaca bir izah ve ifade tarzı maalesef çok zordur.
“MİLLİ HASSASİYETLERİMİZİ TAHRİŞ ETMELERİ GÜN GEÇTİKÇE ŞİDDETLENMEKTEDİR”
953 yıl önce Anadolu’nun Müslüman Türk milletinin vatanı olmasını hala hazmedemeyen, derin yaralarını bir türlü kapatamayan, uğradıkları yenilginin acısını asla unutamayan iç ve dış düşman çevrelerin siyasetten, medyadan, üniversitelerden, iş aleminden, sanattan, aydınlardan ve sivil toplum kuruluşlarından devşirdikleri kuklalarla üzerimize gelmeleri, milli hassasiyetlerimizi tahriş etmeleri gün geçtikçe şiddetlenmektedir. Ancak Sultan Alparslan’ın sancağını inançla tutan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden sevdayla yürüyen aziz milletimiz bu şiddeti göğüslemeye, yörüngesi kaymış taşeronların heveslerini kursaklarında bırakmaya hiç kuşkusuz mahir ve muktedirdir. Ruhen mezbeleye dönüşen ve zilletin çukuruna düşen siyasi kapkaççı anlayışa hatırlatırım ki, Vatan demek imara açılmış arazi, hibe edilmiş arsa, ikram edilmiş toprak parçası demek değildir.
Bir coğrafyayı vatan yapan, bir mücadeleden ve muhabereden vatan çıkaran sayısız ve birbiriyle eklemlenmiş zincirleme hadiseler silsilesi vardır. Vatan bir zaman aralığının, bir tarih anının tesadüfi mahsulü olmayıp; mazisi uzun yıllara yayılmış meşakkatli bir arayışın, imrenilecek bir amacın inanç ve irfanla serpilmiş mahsulüdür. Bir toprağa vatan unvanı veren, vatan aşısı vuran elbette uğrunda gösterilen fedakârlıklar, maziyi atiyle kenetleyen yüksek şuur ve bunların da fevkinde şehitlerin muazzam feragatidir.
Hamd olsun bu fedakârlık bilinci, bu feragat kültürü büyük Türk milletinde fazlasıyla merbut ve mevcuttur. Anadolu’nun vatanlaşması öncelikle akılla bezenmiş bir hazırlığın, ahlakla bilenmiş bir haysiyetin, imanla billurlaşan büyük bir hedefin hayranlıkla anılacak mükafatıdır. 953 yıl evvel bu topraklarda kahramanlık korkaklığı yere sermiştir. 953 yıl evvel bu topraklarda Hakk’ın sesi batılın nefesini kesip atmıştır. Malazgirt’te, tarihin rotası, beşeriyetin yörüngesi, medeniyetler arasındaki gerilimin ana kulvarı değişim, hatta dönüşüm göstermiştir.
Bu nedenle asırlardır muhasım odakların Türk milletine karşı beslediği intikam duygusu hiç bitmemiş, hiç de azalma emaresi göstermemiştir. Malazgirt ovasında Bizans ölümcül bir darbe almakla kalmamış, İstanbul’un kapıları Efendimizin müjdesine mazhar olan aziz milletimize açılmıştır. Anadolu coğrafyasının adalete susamışlığı, huzur ve kardeşliğe muhtaçlığı Malazgirt Zaferi’yle son bulmuş, 30 Ağustos Dumlupınar Zaferi’yle de teyit edilmiştir. Anadolu’nun fethi yalnızca silahın, savaşın, cenk meydanlarındaki başarının, kahramanca çarpışmanın eseri görülemez, görülmemelidir.
Şayet kazanılmış zaferler onu hazmedecek, kaldıracak, adım adım ileriye taşıyacak fazilet, merhamet, dirayet, irade ve insaniyetle perçinlenmezse kalıcı olmaz, olamaz. Her büyük zafer layık olmayanlar için ağır bir yüktür. Nitekim CHP ve DEM’lenen ortakları için tarihi zaferlerimiz yük olarak değerlendirilmekte, bu yüzden tahribine niyet edilmektedir. Türk milleti elde ettiği zaferleri kanının son damlasına, alın terinin son zerresine kadar hak etmiş muzaffer bir millettir. Bu nedenle hem tarih yapmış, hem de tarih yazmıştır. Türk milleti tarihten çekilip alındığında geriye yalnızca masal yığını, kuru kuruya anlatılan yavan olaylar ve anılar geçidi kalacaktır.
Malazgirt aynı zamanda gönüllerin, aynı zamanda özlemlerin, aynı zamanda ümitlerin fethidir. Türk milleti fetihle birlikte kutlu varlığına bir daha kapanmamak üzere bir istikbal sayfası aralamıştır. Bu sayfa tertemizdir, nice fani ömrün marifetiyle pekişmiştir. 30 Ağustos 1922 tarihinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları işgali reddederek tarihimizin şanlı zaferlerine yenisini eklemişler, Türk milletinin gücünü sınamaya cüret edenlere tarihi bir ders vermişlerdir.
Malazgirt Zaferi’yle birlikte Büyük Taarruz; Türk milletinin var olma azminin yüreklerde çınarlaştığı birbirini tamamlayan iki ayrı milat olmuş ve tarihteki ayrıcalıklı yerlerini almışlardır. Ne büyük bir tevafuktur ki, Anadolu’yu vatan yapan muhteşem zaferle, bu tarihten tam 851 yıl sonra aynı gün başlayan ve 30 Ağustos’ta zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz son yurdumuzu karanlıktan aydınlığa taşıyan, Anka Kuşu’nu küllerinden doğuran, Türk tarihini birbirine bağlayan muazzez nitelikli kader ve kavşak eşikleridir.
Geride kalan onca süre sahip olunan vatanın stratejik önemine uygun olarak kendi jeopolitiğini ve beşeri zenginliğini geliştirmiştir. Selçuklu’dan Osmanlı’ya, oradan da Cumhuriyetimize köklü bir maddi ve manevi veraset olarak intikal etmiştir.
Vatanı korumak; vatan kurmak, vatan kurtarmak kadar şerefli bir görevdir. Aziz Türk milletinin ruh kökü olan Cumhur İttifakı bu şerefe müstahaktır ve vatanı sonuna kadar koruyacak, işbirlikçilere ve ihanet cephesine göz açtırmayacaktır.
Türk vatanında aklı kalanlar, Türk milleti üzerinde hesap yapanlar unutmasınlar ki, Sultan Alparslan’ın ahfadı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün anıları heybetle ve heyecanla ayaktadır. Terör örgütlerini kullanarak zehir saçanlara, 953 yıllık fütuhat mirasının rövanşını alabilmek için zulmü rehber edenlere Malazgirt’teki Bizans İmparatoru’nun pespaye durumunu, İzmir’de denize dökülen müstevlilerin kepaze hallerini dikkatle hatırlatmak isterim.
Bilinmelidir ki, 953 yıldır üzerinde yaşadığımız bu kutsal topraklar; muzaffer atalarımızın emaneti olup, muhafaza ve müdafaası her türlü mülahazanın üzerinde tutulması gereken bir vatan sorumluluğudur. Bu hazineyi yağmaya heves edenler ağır sonuçlarına her seviyede katlanacaklardır. Dün içimize fitne sokmaya çalışan tekfurlara, Türk milletini yok etmeye kararlı güçlere nasıl cevap verilmişse, bugün de bu büyük milletin iradesinin yeniden şahlanarak hak edenlere Osmanlı’nın şamarını indireceği muhakkaktır.
Türkiye Cumhuriyeti yaşayacak, Türk ve Türkiye Yüzyılının destanı yazılacak, Türk vatanı sonsuza kadar var olacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle; Malazgirt Zaferi’nin 953’üncü yıldönümünde büyük ecdadımız Sultan Alparslan’ı ve cesur neferlerini; Büyük Taarruz’un ve 30 Ağustos Zaferi’nin 102’üncü yıldönümünde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, Milli Mücadele kahramanlarımızı, aziz şehitlerimizi saygıyla, şükranla, rahmetle anıyorum. Zaferlerimiz kutlu olsun diyorum.